Şehirde doğup büyüyen biri olarak köye her zaman bir ilgim oldu. Belki farklı bir yaşam tarzı olduğu için belki de bir köyüm bile olmadığı için.
Küçükken yaz tatillerinde ailece babamın köyü olan arkadaşlarını ziyaret ederdik, yılda bir hafta bile yeterli gelirdi. Horoz sesiyle uyanıp, doğal ürünlerle beslenip, mis gibi tezek kokusuyla yaşam.. Benim kulağıma çok hoş geliyor, ya sizin?
Neyse ki eşimin bir köyü var:)
Evlendiğimizden beri her sene birkaç günlüğüne de olsa Nevşehir'e gidiyoruz. Çocukken başkalarının köylerinde sakin, doğal hayatı yaşamaya çalışırken şimdi istediğimiz zaman köye gidip kalabiliyoruz.
Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü Kuyulutatlar'daydık. Eşimin akrabası vefat edince hem onlara taziyede bulunmak istedik hem de sıla-i rahim yapalım dedik.
Gidişimizin köyün geleneksel pikniğiyle aynı güne denk gelmesi bizim için büyük bir süpriz oldu. Sadece pikniğe katılmak için İstanbul'dan ve birçok şehirlerden gelenler oluyormuş. Gerçekten de piknik alanı çok kalabalıktı. Bir tarafta şepe( gözleme) yapan hanımlar bir tarafta köyün eğlenen gençleri. Geç kaldığımız için bize şepe yemek kısmet olmayınca köfte- salata yapmak için kolları sıvadık. Koca bir leğen dolusu salata yapmak kolay olmadı tabii :)
Apartman dairesinde büyüyen şehirli çocuklar gibi olmasın benim oğlum özüne dönsün istiyorum.
Köye gittiğinde civ civleri kovalayıp, kuzuları sevsin:)
Köy maceramız sadece hayvan severek geçmedi tabii,
Öyle kibar kibar durduğuma bakmayın çok iyi traktör kullanırım :P
Şaka bir yana üzerinde olmak bile keyifliydi :)
Vakit buldukça köyü gezip nostalji yaptık. Mesela Recep dedemlerin ilk oturdukları ev ve babamın doğduğu evi görmek beni çok etkiledi. Buralarda neler yaşandı kimbilir diye içimden geçirdim.. (Ne sohbetler edildi, ne sofralar kuruldu, ..)
İnsanlar iyi yerlere kolay gelmiyor. Ciddi anlamda emek vererek, çalışarak geliyorlar. Bunları yanı sıra tevekkül ve Allah inancının da yeri çok büyük diye düşünüyorum. Mesela Recep Dedem köyde ve her ortamda çok saygı duyulan bir insan.. Allah rızasını gözeterek, hayır adına köy için cami, lojman gibi bir çok şey yaptırmış. Yaşına rağmen hala daha ne yapabilirim diye çırpınıyor. Geçen sene bozuk yolları kendi çabasıyla onarmaya çalıştığına şahit oldum ve gurur duydum.
İnşallah bize de böyle hayırlı işler nasip olur.
Köyde kesilen erişte marketlerde satılanlara benzemiyor,
Bu minik yılan da eriştenin kokusunu almış olmalı, kurumaya bırakılmış eriştenin üstünde dolanırken bulduk.
Nevşehir'e her gidişimizde bıkmadan usanmadan Ürgüp-Göreme-Avanos üçlüsünde ufak bir tur atıyoruz. Hep aynı şeyler belki ama bazen de hiç yapmadığımız bir şeyi yapabiliyoruz. Mesela deveye binmek!
Fotoğrafta gayet keyifli, rahat gibi görünsem de aslında fazlaca kasmıştım kendimi. Çok stresliymiş, inince bir oh çektim. Deveye çıkmak bir dert, inmek ayrı dert. Merdivenin en üst basamağına çıksanız da ayağınızı biraz daha kaldırarak binebiliyorsunuz. O kadar yüksek yani! Hiç bana göre bir şey değilmiş, bir daha asla.
Yusuf'un cesaretine hayran kaldım ama,
gayet normal birşeymiş gibi devenin üstüne çıkıp poz verdi :)
Ürgüp'e giderseniz (güneş battıktan sonra) Ürgüp Kalesi'ne çıkmanızı öneririm. Orada içilen sıcacık elma çayının tadı bambaşka oluyor. Kalmayı planlayanlara da cave otelleri tavsiye ederim.
Çarşısındaysa ev dekorasyonu için ilginç parçalar bulabilirsiniz.
Ürgüp'te Natural Kuruyemişe gitmeyen oranın ürünlerinden tatmayan kuruyemiş yedim demesin. Kapıdan girer girmez ikramlar başlıyor, şunu da tatmaz mıydınız, bunu da tatmaz mıydınız diye.
Hayatımda hiç görmediğim, ismini duymadığım pestilden yapılan doğal baklava ve adını hatırlayamadığım bir çok çeşit ürün tattık. Fiyatlar da oldukça makul.
* * *
Avanos
İstanbul'a dönüş öncesi akrabaları son bir kez ziyaret edip dedemin yaptırdığı Fatih Sultan Mehmet Camii'ne geçtik.
HUZUR...
Acıgöl'de son bir fotoğraf çekilip İstanbul'un yolunu tuttuk..
En kısa zamanda tekrar gidebilmek dileğiyle..
**HOŞÇAKALIN**