5 Aralık 2012 Çarşamba

BÜYÜKADA gezintimiz


Bu soğuk havalarda içinizi ısıtacak sıcacık bir yazı paylaşmak istedim.

*  *  *  
Grup olarak organizasyon yapmak gerçekten çok zor. Bir kişiye uyan bir gün diğerine uymayabiliyor.  Yazın son demleri olduğu için  ve başka fırsat bulamayacağımızı düşünerek fire vermiş de olsak Ada'ya gitmek için gün ve saatte arkadaşlarımızla sözleştik. 



Vardığımızda adayı faytonla değil de yürüyerek gezelim dedik. Öncesinde de bol bol enerjiye ihtiyacımız olacağı için Cafe Crown'da  kahve molası verdik.
Kahvelerimiz bitince de düştük yollara..


Adanın o güzel sokaklarını keşfederken bir yandan da sohbet ettik. Nedenini bilmiyorum ama yürürken sohbet etmekten inanılmaz keyif alıyorum. Keşke fırsat olsa da arkadaşlarla yürüyüş grubu oluştursak, bol bol yürüyüp sohbet etsek, fena olmaz mı?

Büşra & ben



Dinlenmek için mola verdiğimiz her köşede bir fotoğrafımız var:) Ah bu hanımların fotoğraf sevgisi nedir böyle? 




Bir mola daha ;)


Adanın tamamını turladıktan sonra karnımızı doyurmak için ev yemekleri yapan bir yerde oturduk. Üzerinden vakit geçtiği için ismini unuttum ama yemekler çok lezzetliydi gerçekten.

Çaylarımızı içmek için de Mado'yu tercih ettik.
Bir yandan burnumuza gelen  deniz kokusu diğer yandan yudumladığımız sıcacık çaylarımız ve en önemlisi doyumsuz sohbetimiz bu günümüzü değerli kılan oldu.


Eve dönüş vakti geldi.. 



En kısa zamanda aynı grupla farklı bir mekanda buluşmak dileğiyle.. :)



17 Kasım 2012 Cumartesi

BABASININ KIZI OLMAK..


            
    Sessiz, sakin kendi halinde bir çocuktum.. Annem hala benim gibi birkaç kızı olmadığı için pişman, onu üzmemişim , yormamışım ondan sebeptir benden birkaç tane daha istemesi ;) 
    Anne- kız ilişkisinin ne kadar değerli olduğunu hepimiz biliriz. En yakın arkadaşı annesi olanlar çok şanslılar benim gibi.

Ya babalarımız?

Bir kız çocuğu için baba ne demek?

           Sevgi, huzur.. En önemlisi güven demek. O varsa güvende olduğunu bilmek demek. O yoksa sağa sola savrulmaktan korkmak demek..

Daha küçücükken başlamıştı ona hayranlığım.. Uzun boylu, yapılı heybetliydi benim babam. Okul zamanımızda en zor derste tek yardımcımdı.  Kitabı, okumayı sevdirendi. O herşeyi bilirdi ya, tüm sorularım onaydı. İyi ki o vardı, severdi bizi. Hiçbir şeyden eksik bırakmadı.

Korurdu, kollardı liman olurdu.. Bunun yanı sıra ilk sevgi gördüğüm erkekti babam.

                                    Ben onun prensesi, o ise benim kahramanımdı.

Evleneceğim için utandığımdı, kaybetmekten korktuğumdu babam!

         Baba evimden çıkarken " Biz senden razı olduk, Allah da senden razı olsun" diye anlamlı bir o kadar da hüzünlü cümleleri kurandı..



                                      Eş oldum..


                            Anne oldum..



                         ama
                                  ....BEN hala babamın kızıyım....


                  *** Seni Çok Seviyorum. İyi ki SEN varsın. Rabbim seni başımızdan eksik etmesin!
             

9 Ekim 2012 Salı

BİR KÖY HİKAYESİ






 
 Şehirde doğup büyüyen biri olarak köye her zaman bir ilgim oldu. Belki farklı bir yaşam tarzı olduğu için belki de bir köyüm bile olmadığı için.
Küçükken yaz tatillerinde ailece babamın köyü olan arkadaşlarını ziyaret ederdik, yılda bir hafta bile yeterli gelirdi. Horoz sesiyle uyanıp, doğal ürünlerle beslenip, mis gibi tezek kokusuyla yaşam.. Benim kulağıma çok hoş geliyor, ya sizin?
Neyse ki eşimin bir köyü var:)
Evlendiğimizden beri her sene birkaç günlüğüne de olsa Nevşehir'e gidiyoruz.  Çocukken başkalarının köylerinde sakin, doğal hayatı yaşamaya çalışırken şimdi istediğimiz zaman köye gidip kalabiliyoruz.
Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü Kuyulutatlar'daydık. Eşimin akrabası vefat edince hem onlara taziyede bulunmak istedik hem de sıla-i rahim yapalım dedik.

Gidişimizin köyün geleneksel pikniğiyle aynı güne denk gelmesi bizim için büyük bir süpriz oldu. Sadece pikniğe katılmak için İstanbul'dan ve birçok şehirlerden gelenler oluyormuş. Gerçekten de piknik alanı çok kalabalıktı. Bir tarafta şepe( gözleme) yapan hanımlar bir tarafta köyün eğlenen gençleri. Geç kaldığımız için bize şepe yemek kısmet olmayınca köfte- salata yapmak için kolları sıvadık. Koca bir leğen dolusu salata yapmak kolay olmadı tabii :)

Apartman dairesinde büyüyen şehirli çocuklar gibi olmasın benim oğlum özüne dönsün istiyorum.
Köye gittiğinde civ civleri kovalayıp, kuzuları sevsin:)


Köy maceramız sadece hayvan severek geçmedi tabii, 


 Öyle kibar kibar durduğuma bakmayın çok iyi traktör kullanırım :P
Şaka bir yana üzerinde olmak bile keyifliydi :)

Vakit buldukça köyü gezip nostalji yaptık. Mesela Recep dedemlerin ilk oturdukları ev ve babamın doğduğu evi görmek beni çok etkiledi.  Buralarda neler yaşandı kimbilir diye içimden geçirdim.. (Ne sohbetler edildi, ne sofralar kuruldu,  ..)


İnsanlar iyi yerlere kolay gelmiyor. Ciddi anlamda emek vererek, çalışarak geliyorlar. Bunları yanı sıra tevekkül ve Allah inancının da yeri çok büyük diye düşünüyorum. Mesela Recep Dedem köyde ve her ortamda çok saygı duyulan bir insan.. Allah rızasını gözeterek, hayır adına köy için cami, lojman gibi bir çok şey yaptırmış. Yaşına rağmen hala daha ne yapabilirim diye çırpınıyor. Geçen sene bozuk yolları kendi çabasıyla onarmaya çalıştığına şahit oldum ve gurur duydum.
İnşallah bize de böyle hayırlı işler nasip olur.






Köyde kesilen erişte marketlerde satılanlara benzemiyor,


Bu minik yılan da eriştenin kokusunu almış olmalı, kurumaya bırakılmış eriştenin üstünde dolanırken bulduk.


Nevşehir'e her gidişimizde bıkmadan usanmadan Ürgüp-Göreme-Avanos üçlüsünde ufak bir tur atıyoruz. Hep aynı şeyler belki ama bazen de hiç yapmadığımız bir şeyi yapabiliyoruz. Mesela deveye binmek!

Fotoğrafta gayet keyifli, rahat gibi görünsem de aslında fazlaca kasmıştım kendimi. Çok stresliymiş, inince bir oh çektim. Deveye çıkmak bir dert, inmek ayrı dert. Merdivenin en üst basamağına çıksanız da ayağınızı biraz daha kaldırarak binebiliyorsunuz. O kadar yüksek yani! Hiç bana göre bir şey değilmiş, bir daha asla. 
Yusuf'un cesaretine hayran kaldım ama,
gayet normal birşeymiş gibi devenin üstüne çıkıp poz verdi :)


 Ürgüp'e giderseniz (güneş battıktan sonra) Ürgüp Kalesi'ne çıkmanızı öneririm. Orada içilen sıcacık elma çayının tadı bambaşka oluyor.  Kalmayı planlayanlara da cave otelleri tavsiye ederim.






Çarşısındaysa ev dekorasyonu için ilginç parçalar bulabilirsiniz.


Ürgüp'te Natural Kuruyemişe gitmeyen oranın ürünlerinden tatmayan kuruyemiş yedim demesin.  Kapıdan girer girmez ikramlar başlıyor, şunu da tatmaz mıydınız, bunu da tatmaz mıydınız diye. 
Hayatımda hiç görmediğim, ismini duymadığım pestilden yapılan doğal baklava ve adını hatırlayamadığım bir çok çeşit ürün tattık. Fiyatlar da oldukça makul.

*  *  *
                                                                                       Avanos

İstanbul'a dönüş öncesi akrabaları son bir kez ziyaret edip dedemin yaptırdığı Fatih Sultan Mehmet Camii'ne geçtik.






HUZUR...


Acıgöl'de son bir fotoğraf çekilip İstanbul'un yolunu tuttuk..
En kısa zamanda tekrar gidebilmek dileğiyle..


**HOŞÇAKALIN**

24 Eylül 2012 Pazartesi

DekoDükkan Bloggerlarla Buluştu!

 
 
Geçtiğimiz hafta blogger arkadaşlarım ve eşleriyle o kadar güzel bir gün geçirdik ki paylaşmasam olmazdı.   Blog yazarları olarak görüşmelerimiz oluyor, doğru. Ama bu buluşmanın en dikkat çekici yanı eşlerimizin de bizimle olmasıydı. Dekodükkan olmasa hiçbirimiz böyle bir şey düşünemezdik herhalde ve biz bayanlar olarak görüşmelerimize devam ederdik diye düşünüyorum.
 
Dekodükkan nedir? Nerededir? Nasıl hizmetleri vardır?
 diye sorulanız hala var mı bilemiyorum çünkü bu hafta Serap, Serra, Kübra ve Nurjan bloglarında hem Dekodükkan'ı anlattılar hem de bizim buluşmamızdan bahsettiler.
 Geç kalmış bir yazı olabilir ama bir de benim kalemimden okumanızı isterim.
 
*   *   *
 
Daha önce hiç gitmediğim, görmediğim yerlerde önemsediğim ilk şey kapıdan girerken sıcak ve samimi olarak karşılanıp karşılanmadığımdır. Bu bir ev ziyareti de olabilir, restaurant veya mağaza da olabilir.
Bizi davet eden Ravya hanım ve Dekodükkan sahipleri sağolsunlar bizi kapıda karşıladılar. İlk anda hemen bir kaynaşma oldu diyebilirim :)
  
  
 

Herkes geldikten sonra bizim için özenle hazırlanmış bir sofrada  kahvaltımızı yaparken bir yandan da sohbet ettik. Gördüğünüz gibi haremlik selamlık yaptık, bu sayede eşlerimiz de tanışıp sohbet etme fırsatı buldular.



Uzun bir süre sofranın ve ortamın tadını çıkardıktan sonra, dekodükkanı daha yakından tanımak için hep birlikte keşfe çıktık.
  
 
Aksesuarların çoğunu tek tek inceledik, ne dokunmanıza bir şey deniyor ne de koltukları oturarak test etmeniz onları rahatsız ediyor. Aslında sizden istedikleri de tam olarak bu! Konforunu test et, beğenirsen al git. Değişik köşeler yapmışlar, içmimarların hazırladığı bu köşeler çok ilham verici.
 
*   *  
Serapcığımla kalite kontroldeyiz :)
 
 
 

Böyle bir mekanda, böyle özel parçaların satılması sizi korkutmasın. Fiyatlar gayet makul, hatta Türkiye'de bulunan bir çok aksesuar mağazasından daha uygun.
                 
 


Sayısı azımsanamayacak kadar doğal sabun kullanan bir grup var. Bu sabun mutfağı tam onlara göre!
 
 
 


Ev oturmalarına giderken eli boş gitmek istemeyenlerdenseniz buradaki aksesuarlardan alıp, güzel bir hediye paket yaptırıp zamanı geldikçe kullanabilirsiniz. Bir dahaki gidişimde ben öyle yapmayı düşünüyorum :)

 
Sıra geldi Ravya Hanım'ın bize süprizlerine!
Biz mekanı tanımaya çalışırken birden kendimizi bu şirin odada bulduk. Bir sürü Ravyasal Dünya şalı bizim beğenimize sunulmuştu. Hangi birini seçeceğimizi şaşırdık, kalite olarak da piyasadakilerle rekabet edecek kadar iyiydi.
Yakın bir zamanda bana hediye edilen şallarımla bir kombin yapmayı düşünüyorum, o zaman duruşunu daha rahat görebilirsiniz. Bu şallara sahip olmak isterseniz facebookta Ravyasal Dünya yazarak sayfasına ulaşıp sipariş verebilirsiniz.







İç mekanı gezdikten sonra sıra geldi dış mekana.  
Dekodükkan herhangi bir mobilya ve aksesuar mağazasından çok daha fazlasını sunuyor. Açık- kapalı yüzme havuzundan tutun da cafe restaurant, resim atölyesi, yazlık sinemasına kadar birçok alanda hizmet veriyor.
Nurjanın aklına gelen romantik bir evlenme teklifi benim de aklıma gelmedi değil. Sinemayı kapatıp çok özel evlenme teklifleri yapanları duyduk ama yazlık sinemada olsa çok daha şirin, anlamlı bir o kadar da romantik olmaz mı?
 
Havuz başında Serra'yla beni görüyorsunuz:)
 
 
Misafirlerine bu kadar değer veren bir müessese görmedim ben. Sürekli bir hediye, bir güzellik!
Gördüğünüz kurabiyeler de bize yine Ravya Hanımın süprizi.
 Sunum ve tat konusunda çok başarılılardı. Burdan tüm dekodükkan ekibine teşekkür ediyorum hem eşim ve kendi adıma hem de arkadaşlarım adına..
 
 
Gitmeden eşlerimizle son pozları veriyoruz.
Onlar bizim yıldızlarımız..Bizi blog yazma konusunda her daim destekledikleri için onlara da kocaman bir maşallah gelsin.
 
 
 VE biiiz!
 



 Çook güzel bir gün geçirdik..
Herşeyiyle dört dörtlük bir yer, hiçbir konuda şu da olsaydı diyeceğim bir şey olmadı. Dekodükkanın yolu açık olsun. Çok yakın zamanda patlama yapar diye düşünüyorum. 
Havalar soğumadan gidip görmenizi tavsiye ederim. Gidemeyenler de üzülmesinler, online olarak BURADAN alışveriş yapabilirsiniz.
 
 *  *  *
En yakın zamanda bir yazı yayınlayacağım inşallah. Yine blog yazarları arkadaşlarımdan birkaçıyla yaptığımız bir geziyi anlatacağım. Takipte kalın!
 
Sevgiler..